Bu yazıları yazarken amacım, tek olmadığınızı bilmeniz.
Sizi anlayamayan insanların yanında, sizinle aynı şeyleri yaşayan başka insanların da olduğunu fark etmeniz.
Parmağınıza küçücük bir iğne battığında bile, o acının sizi nerelere götürdüğünü biliyorum.
Yüksek bir ses duyduğunuzda kulaklarınızın nasıl tıkandığını…
Nefes almak isterken alamamayı, kalbinizin nasıl sıkıştığını…
O kaygı geldiğinde, gözlerinizdeki korkuyu…
Anksiyete seviyenizi bilmiyorum ama benim kaygılarım uç noktalarda olmasa bile uçlara çok yakındı.
Eğer yazdıklarımı okurken sıkılıyorsanız, “çözüme gel” diyebilirsiniz.
Ama ben yaşadıklarımı anlatıyorum çünkü biliyorum ki,
siz de “Acaba benimki kaygı bozukluğu mu, yoksa fiziksel bir hastalık mı?” diye soruyorsunuz.
Ve bu ayırımı yapmak kolay değil.
Kaygı bozukluğuna panik atak eşlik edebilir.
Kriz geldiğinde ne yapacağınızı bilemezsiniz.
Vücudunuz kasılır, sonra titremeye başlar.
Bazen bir kişi, bazen bir grup insan, bazen de çok sevdiğiniz bir sahil bile sizi daraltabilir.
Kaygının ne zaman ve neyle geleceğini bilemezsiniz.
Bir bakmışsınız, fenalaşmışsınız.
Bayılacak gibisinizdir ama bir türlü bayılmazsınız.
Kalbiniz sıkışır ama ölmezsiniz.
Ve her defasında, ilk defa oluyormuş gibi korkarsınız.
Bunları defalarca yaşarsınız.
Ve her defasında aynı cümleleri kurarsınız:
“Yine mi?”
“Yine ben mi?”
“Bu geçmeyecek mi?”
Daha anlatacak çok şey var…
Ama sizi sıkmak istemem.
O yüzden beni siz yönlendirin.
Ben yaşadıklarımı anlatayım sizde tek değilmişim diyin yada çözüm ne nasıl kurtulacağız diyin
Çözüm hepimizde farklı çalışır birimize iyi gelen diyerimize gelmeyebilir bir sürü teknik deneyeceğiz taaaaaw ki bize hangisinin iyi geldiğini bulana kadar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder